10 Aralık 2015 Perşembe

Edirne'de Sağlık Müzesi Varmış; Bunu Bilmeyen Trakyalı Çokmuş :-))




Bana göre sıkıcı oğulçeye göre maceralı bir Edirne seyahati yapmak zorunda kaldık geçtiğimiz hafta. Günümüzün zaruretini halledip büyük bir kısmının bize kaldığını fark edince de oğulçe; 'anneeee, yine ana-oğul başbaşa kaldık! hadi keşfe çıkalım!' deyiverdi. Ben de zaten seyyah ruhlu olduğum için hemen kafamızda bir plan yaptık, benim daha önce gittiğim ve çocuklarımı da götürmek istediğim Sağlık Müzesi'nde aldık soluğu. 



Müze'nin girişinde bizi tavus kuşu karşıladı. Ne yapsak da kabartmayı başaramadık. Çok asilmiş... 


                                                Geleneksel mimari de olmazsa olmaz kuyular...


Aslında burası bir hastane imiş adından da tahmin edilebileceği üzre. İki bölümden oluşuyor; tedavi merkezi ve eğitim merkezi. Biz önce tedavi merkezini gezdik. 



Burası yatan hastaların çamaşırlarının yıkandığı çamaşırhane.


Bu bölüm de mutfak. Mum heykeller ve korumalı malzemelerle her şey mümkün olduğu kadar ziyaretçilerde fikir oluşturabilecek şekilde bir araya getirilmiş. Kompozisyon gerçekten etkileyiciydi. Gıdalara raf ömrünü uzatmak için konulan koruyucu maddelerin tek kullanım alanı müzeler olmalı bence ;-))




İşte bu dolaplar benim ilgi alanım asıl. Bu deniz canlıları-mahsülleriyle ilaçlar yapılıp tedavide kullanılıyormuş.


Burası da gösteri-toplantı salonuyla bağlantılı oda. Ekranda atalarımızın oynadığı, hayvan derilerinin şişirilerek oyun malzemesi haline getirildiği bir oyun gösteriliyor. Can yakma yok, çevreye zarar verme yok. Ellerindeki tulumlara vuruyorlar. Tulumu düşüren yarış dışı kalıyor. İbret alınacak çok şey var...


Yeni doğan bir bebeğin kafasında toplanan suyu alma ameliyatı.



Hacamat... Benim sevgili yoldaşım.. Senin bu zamanlarda da yaşadığını biliyorduk elbet. Ama bir müzede baş tacı edilmen bizi ayrıca umutlandırdı.. 





Bu resim Osmanlı Saray'ında bir doğumun gerçekleştirilmesini yansıtıyor. Ne kadar edepli, ne kadar insani değil mi.. 


Burası akıl hastalarının rehabilitasyon odası. Her şeyi ters köşeden okumayı seven oğulçe hastaların elindeki el işlerini görünce 'Anneee, sakın el işi yapma bak, yapanlar deliriyormuş!' dedi. Ben gülmekten kendimi kurtarınca açıklayabildim; akıl sağlığını korumanın en etkili yollarından birinin üretime yönelik odaklanmalar, meşguliyetler olduğunu.. Ama tatmin olmadı sanırım, bugün yine sordu sebebini..


Ve akıl hastalarının tedavi edildiği odaların bulunduğu bölümün ortasında bir müzik icra grubu ve bir şadırvan bulunuyor. Geleneksel musikinin ve su sesinin tedavide kullanılması ince olduğu kadar yaradılışa saygılı bir yöntem değil mi sizce de?


Şadırvandan gelen su sesleri...


İlaç hazırlama odası..


Seyretmekten kendimi alamadığım bir diğer bölüm. Hem cam hem bitki-kök-ot-yaprak bir araya gelmiş, ilaca dönüşmeden önce de sadra şifa oluyordu herhalde..


Burası Eczacıbaşı'nın ilaç üretimine başladığı yılları anlatıyor. Ekranda da modern yöntemle ilaç üretimi gösteriliyor.


Bunlar şifalı taşlar...



Burası eğitim bölümü..


Talebe odaları..


Ders okutulan odalar..


Deney odaları.. Adamlarının birinin elinde yılan diğerinde horoz var. Neyi icad ediyorlardı acaba? 


Burası da sınıf. Etrafta iki ayrı tarafta öğrenciler var ellerinde not kağıtlarıyla. Ortada büyükçe bir masa ve hasta.
Ben, hasta olmayı dilemem tabii ki ama bunlar gibi hem ruhuma hem vücuduma saygılı yöntemlerle tedavi olabilmeyi isterdim doğrusu.. 

Nasıl Gidilir?
Edirne merkezde Orduevi'nin önünden yolcu alan Yenimahalle minibüsleriyle gidilebilir. 
Müze şartları iyi sayılabilir. İçeride bilgilendirme levhaları rehberliğinde geziliyor. Giriş ücreti oldukça makul. Fakat broşür vs. bulamadık. Hatıra niyetine bir şey de yok, satılanlar her yerde bulunabilen sıradan şeyler. 
Tavsiye edilir..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder