22 Ekim 2014 Çarşamba

Çiçeklerle Terapi...

    Dün akşamki can sıkıntısı hali evimizdeki hastalık havası dağılmadan geçmeyeceğine ve ben sadece mutfakla haşır neşir olarak rahatlayabilen bir insan olamayacağıma göre kendime değişik işler üretmeliydim ve ikinci bir ruhsal rahatlama yolu olan toprakla ünsiyet kısmına geçiş yaptım :-)


    Öğrencilik yıllarımda (ki bu zaman 2000'li yılların başlarına denk geliyor) müdavimi olduğum mekanlardan Türk Edebiyatı Vakfı'nda adı saygı ile anılan, nüktedan bir İstanbul Hanımefendisi olarak tanıdığımız Hikmet Anne vardı. Yüzyüze görüşmek bana nasip olmadı ama vefatından bir kaç yıl sonra Bilim ve Sanat Vakfı'nın amatör ama disiplinli Sinema Ekibi Hikmet Anne'yle ilgili bir belgesel hazırladı. Sağlığında yapılan röportajlardan oluşan belgeselin 'Hikmet Anne'nin çiçek sevgisi ' bölümü bugün bile aklımdadır. Olabildiğince müşfik yüz ifadesiyle soru sorana bakıp 'Çiçeksiz ev mi olur kızım? Kadının olduğu yerde çiçek nasıl olamaz, ben anlayamıyorum...' demişti. Tecrübesiz yıllarımın bakış açısıyla bu ifadeye çok şaşırmıştım. Allah rahmet eylesin.
   Evliliğimin ilk yılında bizi taaaa Rize'den ziyarete gelen arkadaşımız E.Hrsy gelirken hiç üşenmemiş ve canlı çiçek getirmişti. Ben tabii evde çiçek bakma hususunda o kadar isteksiz ve tecrübesizdim ki canım çiçeği soldurdum :-(
    Oğulçe dünyaya gelip de çocuklu arkadaşlarla görüşmeye başladığımızda E.Hrsy'un ablası sevgili F.Hrsy bize gelişlerinden birinde kaktüse benzeyen ama güzel kırmızı çiçekleri olan bir çiçek daha getirince 'e artık var bu işte bir hikmet' deyip çiçek dünyasına adım attım... 
   İyi ki atmışım... O günden sonra fiziki şartlarımız dahilinde evimi canlı çiçeklerle paylaşmaya başladım. Yakın çevreme baktığımda bile çiçek yetiştiren kadınla yapay çiçekleri baş köşeye oturtan kadın arasındaki farkları gözlemleyebiliyorum. Ve hayırla yad ettiğim bir büyüğümün şu sözünü de kulağıma küpe yapıyorum; Kitap okuyanla çiçek yetiştiren insan yüzünden anlaşılır...



    İşe en zorundan başladım bugün; salon penceremde arz-ı endam eden uzun saksımdaki dört farklı çeşit bitkiyi özgürlüklerine kavuşturmak! Bunu yapabilmek için evimde yeterli toprak olmadığını anlayınca çocuklarımla beraber bahçeye indik, hem gül yaprağı hem toprak toplamaya.


    Her zaman nazik, her zaman anlayışlı oğlum ricamı kırmadı, o da kalın kalın giyindi geldi. Onun için bir de tabure aldık yanımıza, yorulunca dinlensin diye. Ama açık hava bambaşka bir şey gerçekten, hemen hiç oturmadı, sürekli kardeşiyle birlikte toprakla oynadı.


    Şimdiki evime taşınana kadar ki botanik bilgim, çarşıdan alırken bari kokusu benzesin diye koku testinden geçirerek sebze, meyve, yeşillik almakla sınırlıydı :-( Maydanozun böyle bir ağaçtan biçildiğini bugün gördüm :-)) Çok ilginç, bir tarafı biçmeye müsait körpecik maydanoz, diğer tarafı tohuma kaçmış bir küçük ağaç! Biçilecek tarafı biçtik, tohuma kaçanlardan da tohum topladık, balkonumuzda ekip deneyelim diye. 


Arka bahçeye güzellik katan Begonvil... Bir dal da ondan kopardık, bakalım tutturabilecek miyiz...


    Bu çiçeğin adını da bilmiyorum ama kızçe ve oğulçe çok beğenip ondan da tohum toplamak istediler, kırmadım.. Bir çiçeğin üstünde tohum aramak onlar için hem eğlence hem tecrübe hem eğitim oldu :-)


    Bahçemizin en güzel gülü olarak oy birliğiyle bunu seçtik :-) Gül yaprağı toplarken de belli ölçülerimiz var tabii; birincisi kokan güller, ikincisi geçkin, rüzgara teslim güller olmalı. Çocuklarımın ikisi de ne demek istediğimi hemen anladı çok şükür...


    Gül yapraklarımız, hiç beklemediğimiz bir şekilde karşımıza çıkan maydanoz ve tohumları, begonvil, sardunya ve adını bilmediğimiz bir çiçek daha... Bahçemizin bize bugünkü hediyeleri... Uzun saksımdaki sardunyama bahçedeki değişik sardunyadan arkadaş getirdim :-) Bakalım anlaşabilecekleri mi...


Veeeeee saksılarımın son hali!!! Çok uğraştık ama değdi doğrusu. 


Bu yazıda bahsettiğim çiçeğim (en sağdaki) balkona alıştı ve hatta daha da canlandı. Sarı saksıdaki begonvilimi Edirne'den, yol arkadaşımın teyzesinden aldım iki ay önce. Bu haliyle getirdim, ne yaşadı ne öldü. Ben de atmaya kıyamadım, ne yapmaya karar vereceğini sabırla bekliyorum... Soldan ikinci saksıdaki çiçek rüzgarlı bir günde dalından kopup uçarak bahçemize kadar gelmişti, oğulçe buldu ve eve getirdik, ektik. Bir iki haftada toparladı kendini, şimdi pırıl pırıl yaprakları ve sürekli patlayan tomurcukları var...
Allah'ım sana şükürler olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder