4 Nisan 2015 Cumartesi

Zıt Kutuplar Arasında Var Olma Mücadelesi; Efeköy Entelköy'e Karşı...



Köylü şaşkındır; onlara göre zurnanın zırt dediği yere gelmişlerdir. Çiftçilikten, rençberlikten bıkmış usanmışlardır. Ne sapın samanın ne eşeğin kahrı çekilecek gibi değildir. Zaten ürünleri kabzımalların insafsız pazarlıklarıyla yok pahasına satılmakta, kar etmek şurda dursun, masrafları zorlukla çıkarabilmektedir. Birgün bir kafile gelmiş, bula bula onların sefil topraklarını bulmuş, para etmeyen neleri varsa paraya çevirmeye hatta ederinin üstünde paha biçmeye talip olmuştur. Köylü başlarına talih kuşu konduğunu düşünür. Adını 'aşırı' koydukları köyün sakinlerinden birinin türlü ikazlarına, yer yer direnişlerine dudak büküp neleri var neleri yoksa 'para'ya tevdi etmeye de kararlıdır. 


Filme damgasını vuran türkü...


Aşırı... Filmde, insanlığın kişisel menfaatleri uğruna sürekli bastırdığı vicdanın sesi olmuştur. Büyükşehir'de okurken eylemlerden geri durmayan, kendini sosyalist diye tanımlayan, söz konusu kadim değerler olunca da yine gözünü budaktan sakınmayan, en tutarlı fikirleri savunan, minnetsiz bir 'deli' dir. Köylünün 'Ne olacaksak olalım; yeter ki parayı bulalım' anlayışının karşısında dimdik durarak bağırır; 'Para için insan anasının babasının hatırasını satar mı? Tarihini satar mı? Bugün tarihini satan yarın geleceğini satar... Bugün toprağını satan yarın namusunu satar...'

Köy

Aşırı'nın sözlerinin köylüde karşılığını bulması bir hayli zaman alır. Köy halkının elinden üretim araçlarından atıl eşyalara, tarlalara kadar nesi var nesi yoksa satın alan bu 'yeni köylü' ler köye radikal fikirlerini de getirmişlerdir. Türküleri çok seven Alman asıllı Türk vatandaşının öncülüğünde, eşşek bağlasan durmaz dedikleri harabe evler restore edilip butik otele çevrilir, 25 yaşında olduğu halde satın alınma saflığı gösterilen eşşekler allanıp pullanıp tur vasıtalarına dönüştürülür, ilaç-suni gübre kullanılmadan üretilen sebze-meyveler köylünün ürünlerinin üç katı fiyatına satılır yeni köylüler tarafından. 

Doğanbey Köyü, Söke/Aydın

Şehirden köye ilticanın bir sebebi sağlığını korumaksa diğer neden de ekolojik sisteme sahip çıkmak, yerli halkı bu konuda bilinçlendirmektir yeni köylüye göre. Bunu hem kendi mahsüllerini üreterek hem de tarihi dokuyu ve geleneksel unsurları turistlerin beğenisine sunarak başarmış, üstüne üstlük köylüden kat be kat fazla gelir elde etme çarelerini de geliştirmişlerdir. Böylece, köye gelen misafirleri hiç karşılık beklemeden yedirip içiren, evinde ağarlayan köylü zamanını kahvede oturup durumlarından şikayet ederek geçirirken, yeni köylüler türlü projelerle devletin Avrupa'ya bakan damarlarını kendilerine sponsor yapabilmiştir. 
Dünyanın pek çok ülkesinde çevre katliamı yapması sebebiyle yasaklanan termik santrallerin bu köyde yapılacağını öğrenen köylü bu sefer de bu ihtimale can simidi niyetine sarılır. Onlara vaadedilen maaşlı iş, sigorta garantisi ve topraklarının imar yoluyla değerinde elden çıkarılmasıdır. Tarım arazilerinin öldürülmesi, maden ocaklarında sağlıklarını yitirmeleri vs. yerlilerden çok yeni köylüleri dertlendirir ve bunu engellemek için çalmadık kapı yapılmadık eylem bırakmazlar. Çünkü onlara göre 'dünyanın, enerji üretimini artırmaya değil mevcut enerjiyi tasarruflu kullanmaya ihtiyacı vardır'. 

LOVE this. Plants growing in water hanging in window. Throw in some color and this is Magical....

Yerlilerin Milli-Dini duyguların içini dolduramayan yabancılaşması ait olma hissini ne kadar baltalıyorsa, yaşanılan toprağın geleneğinden, kültürel birikiminden yoksun kalan eylem ve söylemler de doğruyu bulma hedefinin bir o kadar uzağına düşürür savunucularını. 

................................................                 .................................................                 ................................
Filmin en etkileyici sahnelerinden biri de Bulutsuzluk Özlemi' nin solisti Nejat Yavaşoğlu'nun, köy meydanında verdikleri konseri sabote etmek için Kuva-i Milliyecileri ve Gazileri getirip Harmandalı oynamak isteyişlerine verdiği cevaptı; kendilerine 'yabancı' muamelesi yapan köylüye dönüp; sen ne istiyorsun abi? Harmandalı mı? Kiziroğlu mu? Biz de o da var, gel beraber çalıp söyleyelim, der.

Eninde sonunda aşırının haklılığını kabul eden köy halkı soluğu oturduğu evde alır. Bize akıl ver diye yardım talep eder. Hoşlarına gitse de gitmese de şu sözleri yutmak zorunda kalırlar;
-Siz işinize gelince profosör, işinize gelmeyince cahil oluyorsunuz.
-Sizde sınıf bilinci yok bir kere. Köylüyseniz süt, yumurta, yoğurdu niçin marketten alıyorsunuz?
-Toprağa bağımlılığınız yok.
-Tek yaptığınız akşama kadar kahvede şikayet etmek.
-Ekolojik sistem dedikleri, bizim atalarımızın zaten yaptığı şey değil miydi? 
-Tarlanı ilaçsız, kimyasalsız ekersin, ürünü alır afiyetle yersin, çöpünü kabuğunu hayvanlarına verirsin, onları yiyen hayvanın yaptığı gübreyi toprağına ekersin. Al sana ekolojik sistem. 
DOĞANIN DİALEKTİĞİDİR; HİÇBİR ŞEY YABANA ATILMAZ!

....................................                ..........................................                  ..........................................

Son söz usta sözü;

......İnsan ürettiği ölçüde değer kazanır. üreten başka canlı yok. Bütün canlılar hazır yerler. Etraflarında bulduklarını tüketirler. Bir tek, insan ihtiyaç duyduğunu meydana getirir. Yaşama ihtiyacını giderecek basit maddelerin üretilmesinden başlar, doğrudan yaşamayla bağlantısı yokmuş gibi görünen yüksek değerlerin ortaya konmasına dek devam eder....

Sorun Çağının Anatomisi- Şaban Teoman Duralı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder