23 Ekim 2016 Pazar

Gün Gördük, Günler Gördük...


Babamın gayretiyle çocukluğumda oluşturduğumuz bir pul koleksiyonum var. Bizim ilgimizi çekmeyince sonrasında babam da pes etmişti. Bu pullar koleksiyonumun parçası değil. Haftada bir gün olarak belirlediğimiz postane günümüzün hatıraları. Belki bilirsiniz, artık mektuplara pul yapıştırmadan makineden geçirip gönderebiliyorsunuz. Çocuklarımın aklında postane-pul-mektup hikayesi kalmasını istediğimden özellikle pul talep ediyoruz. Yoğunluk varsa pek anlayışlı yaklaşmayan memurlar boş vakitlerinde çocuklarımın gönlünü almayı ihmal etmiyorlar. Oğlumun deyimiyle 'kocamaaaannn pul defteri'nden özenle seçtiler bu pulları. Ve artık postaneye gitmeyi daha çok seviyolar.


Sokağa çıktıkları (daha doğrusu sokaktan eve gelmedikleri) günün birinde evimizin yan tarafında gece yağan yağmurun oluşturduğu bir gölcük, saatlarce gemi yüzdürme, taş sektirme, cizmeyle dalıp keşif yapma imkanı sundu. Hem de BEDAVA! Çünkü adı 'atöyle çalışması veya grup etkinliği' değildi. Ve kendiliğindendi..


Oğlumun doğum gününü bu sefer parkta, bütün bir yazı birlikte geçirdikleri sokak arkadaşlarıyla birlikte kutladık. Birlikte bir pasta, bir tepsi kurabiye ve mini pizza yaptık. Limonata da hazırladık. Bütün bunlar çocukları mutlu etmeye yetti. Neydi? Hayat sade güzeldi..


Güneşin son demlerini bulduğumuz ağaçlarla geçirmeyi tercih ediyoruz. Okul baskısı-stresi-koşturmacası-dayatması olmadığı zamanlarda hayat ne güzel! :-))


Suyumuz bittikçe ayaklarımıza çizmelerimizi çekip tarihi çeşmede alıyoruz soluğu. Klorür, florür vs. eklenmemiş, 'burgu' suyu. Bu şehrin en iyi suyuymuş. Tadı biraz mağru ;-) Bu gayret suyun musluktan kendiğilinden akan bir şey olmadığını, parayı verip her şeyi elde edemeyeceğimizi talim ettirir mi ki?


Mevsim hastalığına yakalanıp günlerce mecburi istirahat yaşadıktan sonra gözümü açar açmaz Edirne'deki kitap fuarında aldık soluğu. Otogar'ın kenarına bu hayvanları koymuşlar. Gelen geçen besliyor, çocuklar mutlu, biz mutlu...


Meriç kıyısı... Edirne'nin en sevdiğim yerlerinden. Çay içmeden de, asırlık ağaçlarına sarılmadan da, tarihi köprüye yüzümüzü verip temaşa etmeden de dönmek olmazdı...


Meriç kıyısında dost ağaçlar....


Ağaçların dallarına konduruluvermiş bir büyük kafes..


Nazlı Meriç Nehri...


İsmini duyan çocukların gözlerinin içini güldüren Aslanlı Bahçe...


At insana en yakın dost mudur? Bilmem.. Henüz o kadar yakınlaşamadık. Fakat dokunması, okşaması; insana iyi geliyor...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder