28 Mart 2015 Cumartesi

Herkesin Bir Ciğerdelen' i Var...

Hüzün

Mektubu görür görmez hemen her yerde dinlediği mazlum kadınların çaresiz serzenişlerinden biri daha diye düşündü. Artık böyle yazıları okumamaya kararlıydı, çünkü yardım elinin yetişemediği her ne sıkıntı varsa kalbinde sızı olup yerleşiyor, gününe gecesine hükmediyordu. Ne zaman şen bir kahkaha atacak olsa görünmez biri onu ikaz ediyor ve zihninin bir yerinde kayıtlı duran acılı hikayeleri hatırlatıyordu. Zaten böyle böyle unutmamış mıydı gülmeyi? Hayır, okumayacaktı. 
Şöyle bir göz gezdirip geçiyordu ki, mektubun sahibinin baş kaldırısına ve hiç de aşina olmadığı mücadele üslubuna takılıp kaldı. Aslında dert de oyuncular da bilindikti. Severek evlenmiş bir karı-koca, nazlanmayı, sitem etmeyi gerektiren her fırsatı üşenmeden değerlendiren bir kadın, aileye katılan bir bebek... Hikayenin sonunu tahmin etmek zor değil; şımartılmaya alışmış hanım bir gün hiç anlamadan kendini aldatılanlar arasında buluverir. Buraya kadar her şey sanki olması gerektiği gibi. Devamında da mahkeme de yaşanan acı tablolar okuyacağını beklerken hiç beklemediği bir seyir takip etti hadise. Ve o andan itibaren de bilicinin bir yerinde silinmez izler bıraktı. 

...

"Hem sever hem sevilirdim, bu ayrılık neden oldu?" diye düşündüm haftalarca. Etrafımdaki herkes hatta ailem bile boşanmamı salık veriyordu. Boşananların eskisinden daha mutlu olmadıklarına şahittim. Ya çocuğum ne olacaktı?  Çıldırmaya razıydım. Ama aklımda hep çocuğum ve eski mutlu günlerimizin hatıraları vardı. Eşimi hala çok seviyordum. Ama gururumu ayaklar altına alan bu adamla aynı evde nasıl yaşardım ve nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranırdım? Geceler boyunca hem ağladım hem dua ettim. Rabbim bana senin razı olduğum bir çıkış yolu göster... Bir sabah uyandığımda hislerimin teskin olduğunu, içimin biraz olsun ferahladığını hissettim. Kararımı vermiştim; Hır gür çıkarmayacaktım. Kavga edip çocuğumu daha da mutsuz etmeye hakkım yoktu. Aynı evde yaşayacaktık ve ben hiçbir şey beklemeyecektim. Eşim zaten evimizi maddi olarak hiç ihmal etmezdi. Dahasını istemeyecektim. Ama bütün bunları yaparken eşimin hiçbir ihtiyacını ertelemedim, yok saymadım. Karşılık beklemeden saygılı davranmaya alışmak benim için çok hem de çok zor oldu. Hep niyetimi temiz tutmaya çalıştım, Allah' a sığındım. Aramızdaki muhabbetin eriyip gidişini fark etmediğim için hatayı kendimde aradım. Eşimin titizlendiği şeylere daha dikkat ettim. Yargılayıcı üslubumu bıraktım, az konuşmaya başladım. Madem ki ben seviyordum, gerekeni yapacaktım...

Bu ifadeler zihnine çakıldı kaldı. Bir kadın mazlum olduktan sonra her türlü çığırtanlık, kendini haklı göstermeler filan normaldi ona göre. Bu kadın neden şimdi çuvaldızı kendine batırmıştı ki.. Neden pes edip gemileri yakmak yerine zor yolu tercih ediyordu?

You're here, and when you go through them, you're there. They're beautiful, meaningful or just fun. They're doors, roads, bridges, corridors, wardrobes, or event horizons.     They're portals.

Doğan Cüceloğlu' nun Savaşçı' sını uzun zamandır okumak istiyordu. Ama hem bekarlık günlerindeki kitap okuma ahengini yitirdiğine kendini iyice inandırmıştı hem de böyle davranması için çevresi çok gayret sarf ediyordu. 'Yeni baştan başlamak gerek bazen' dedi ve okumak istediği kitapların pek çoğunu göz hizasında bir rafa yerleştirdi. İşe 'Savaşçı' dan başladı. Okudukça ne çok yerin altını çizmişti;
-Bir insanın en önemli ilişkisi onun kendisiyle olan ilişkisidir.
-Kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır, kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur; içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder. Carl Jung
-Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez.
Ve daha bir sürü şey...
.......

Son zamanlarda şaşırarak fark etti ki; geçmişte etkilenerek okuduğu kitapların konularını-ayrıntılarını hatırlamıyor. Okuduğu kitapların ilk sayfasına kitabın özeti niteliğinde bir şeyler karalamamış olsa okuduğunu bile hatırlamayacakmış demek ki. Kitaplar benden intikam alıyor, diye düşünüp en merak ettiğinden tekrar başladı. Ve idrak etti ki; bir kitabı yirmili yaşlarda okumak farklıdır, otuzundan sonra farklı; bekarken okumak farklıdır, evliyken farklı; anne olmadan okumak farklıdır, anne olduktan sonra farklı ve hatta erkek annesiyken farklı, kız annesiyken farklı... Bize her okuyuşumuzda yeni ufuklar açan kitapların sahibine şükürler olsun, dedi.


Color splash of pink umbrella

Ciğerdelen' im...
Nur içinde yatasın babacığım, ne olurdu bana Muhiddin-i Arabi okutacağına, bir kadının en yüksek ilminin erkeğinin peçelerine dokunmamak olduğunu öğreteydin. Analığım Adviye Molla' nın masalında gizlenmiş ibreti de ancak otuz sene sonra anlıyorum. Gücüm yetse, yeryüzünde yaşayan bütün kadınlara dağlanmış yüreğimin feryadını duyurabilsem; 
Dinleyin beni ey Tanrı' nın yükü ağır, gücü kıt kulları! Evvela siz analar, hey analar analar, ayağınızı denk alın. Diktiğiniz kabaklar karılarda patlıyor. Hatır kırmak, can yakmak, yürek deşmek... Oğullarınız bunu sizde dener, karılarında olgunluğa erdirir, öyle değil mi? Zinhar evlatlarınızı zalimlik derecesine vardıracak kadar sevip şirazeden çıkartmayın. Sonra siz ey kızlar, kadınlar! Billur sarayda, dünyanın çirkin meşakkatlerinden uzak, altın toplarla oynarken, günü gelir yolunuz dışarı düşer, ere gider olursunuz. Erkeğinizin özlenen sevgilisi kalmak isterseniz ona itaat edeceksiniz, onu deşip kusurlarını görmeye kalkmayacaksınız. Yedi peçesine el sürmeyeceksiniz, mümkünse yedi tane de siz üstüne koyun. Aksi halde hareket ederseniz, nikabın altından onun kat kat kusurları belirdikçe o, mabudluk mihrabından yuvarlanır. Mabudunuz olmaktan kaldığı gün artık ne o size er olur, ne siz ona karı... O zaman dünyayı baştan başa dolanıp derde deva aramak gerek.Yedi iklimin ilmini yutsanız, felek çarkı dönüşünü değiştirecek yararlılıklar gösterseniz çaresi yoktur. Zavallı kadınlar; pişmanlık ve hasret çeke çeke akıbet süzülür, pir ü pak olursunuz. İşte o zaman mihnetinizin son derinliğinde, ihlas yolunu öğrenirsiniz. Yedi peçeliyi anasına bağlı olduğu yerinden, göbeğinden tedavi etmek lazımdır. Değil mi ki onu size erkeklik edebileceği mabud tahtından yıktınız, şimdi artık onunla beraber kalmak için tek bir çare vardır; her kusuru bağışlayan, her çirkinliği güzellik gibi gören bir ana olmak...
Ciğerdelen- Safiye Erol



"Kapı Açılır Sen Yeter ki Vurmayı Bil !... Ne Zaman? Bilmem !... Yeter ki O Kapıda Durmayı Bil !." ... Mevlana Celaleddin Rumi
Kapı açılır; sen yeter ki vurmayı bil.. Ne zaman? Bilmem. Yeter ki o kapıda durmayı bil... Mevlana

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder