18 Aralık 2014 Perşembe

Havadan Sudan, Oradan Buradan...

Oğul-çeeeemmmm tatlı aşkım, benim yumuşak tatlım!!!
O-ğul-çe; kahveli karamelli, o-ğul-çe; çok çok çok keyifli; içi dışı çıtır çıtır seni yerim kıtır kıtır!!! dedikten sonra karnını gıdıklamamıza bayılırdı canım oğlum. En tatlı sabahlar oğulçeyle başlar; OĞULÇEEEEE!!! diyerek uyandırmamıza da. Şimdi büyüdü, koccamann bir ağabey oldu çok şükür...
Dün burada hava soğuk ama güneşliydi. Biz de günümüzü tembellik günü ilan etmiş ve okulu kırmıştık hazır, çarşıya kadar bisiklet turu yapalım dedik. Çarşıya giderken çiselemeye başlayan yağmur biz ona bakalım, şurada oyalanalım derkeeennn sağanağa döndü ve bir manifaturacıya zor attık kendimizi. Satıcı tatlı dilli biraz takıntılı bir hanım teyzeydi. Acıyan gözlerle bir bize bir havaya baktı baktı baktı... Ben zaten dolaplarımızdaki penye istilasından fena halde bıkmış ve çocuklarıma pazen pijama diktirme sevdasına kapılmış olduğum için hemen kumaşlara bakmaya, ölçüp biçmeye başladık. Bu arada teyze bizim fasülyeleri çok sevdi, birer mendil hediye etti; "şimdinin çocukları mendil mi görüyor!" diyerek. Ve biz dükkandan çıkana kadar yaklaşık 10 defa daha duyduk bu cümleyi. Ama çocuklar mendilleriye bisikletin jantlarını bir güzel silip çöp kutusu aramaya başlayınca teyzeye hak verdim :-( Hepimizin keyfi yerindeydi ama çok şükür. Hiç dikkat etmedik bu tekrarlara. Ama alışveriş bitene kadar yağmur şiddetini epey arttırdı, teyze de sağ olsun sürekli "Ay Allah korusun, bu havada çıkanlarda hiç akıl yok, ıslanın ıslanın" vb. laflar söylüyordu yoldan geçenlere bakarak. Bizimkiler de dükkandaki bütün kumaşları oyun malzemesine çevirmeye başlayınca teyzenin itirazları arasında kendimizi dışarı attık. Bizi uğurlarken hayır dua etti sağ olsun. Çocukları bindirdim bisiklete, oğluma bütün gücünle sür oğlum dedim ve ben de onların peşinden koşmaya başladım, en azından ayaklarım kuru kalsın gayretim biraz sonra fazlasıyla boşa çıktı. Araca kapalı bir caddeden araç yoluna çıkarken su birikintisi vardı, oğulçe bisikletiyle rahatça geçeceğini düşündü ve oraya sürdü ama suyun derinliğinden yolun eğimini anlayamadı ve kardeşiyle birlikte yere kapaklandılar. Kızçe sadece kafasının bir kısmı dışarıda kalacak şekilde suya battı. O kadar derinmiş yani. Etraftakilerin bir sürü sözleri arasında gayet sakin suya girdim çocukları ve bisikleti çıkardım, çocukları tekrar bisiklete oturttum, 'hiç durma sür oğlum' dedim. Canım oğlum yaklaşık 15 dk. daha, ıpıslak haliyle ve arkasında kardeşi de olduğu halde mümkün olduğu kadar bütün gücünü kullanarak eve çabucak gelmemize yardımcı oldu. Allah'a şükür evimize vardık, içeri girerken hepimizin üstünden sular akıyordu. Ama yine de çok mutluyduk. Oğulçe kendiyle acayip gurur duydu ve söylediği ilk söz 'ne maceraydı ama, bunları yaşadığımıza inanamıyoruuuummm!!!!' Kızçemle de ayrıca gurur duydum; ne düştüğü anda, ki o kadar korktuğunu halinden anlayabiliyordum, ne de boynuna kadar tamamen ıslak halde eve gelene kadar hiç mızmızlanmadı. Gelir gelmez üstümüzü değişip kat kat giyindik, battaniyelerin altına girdik ve sıcak su torbalarımızı karnımıza koyduk ailecek. Bu hatıramız da sayfamızda dursun istedim. 


Dedelerinin ziyareti esnasında fasülyelerime hediye ettiği kuşları; Atlas ve Asya. Özgürlüklerine diyecek yok. Daha ilk günden oğulçenin kafes direnişi sayesinde evin içinde özgürce uçmaya başladılar. Bir kaç gün içinde de acıkınca ve uyumadan önce evlerine girmeyi öğrendiler. Müdahale etmeyince hayat nasıl da kendi akışıyla ve doğası itibariyle devam ediyor... Kuşların yemeye çalıştıkları şey benim çamaşır yıkama görevini tamamlamış ve gübre olma sürecini yaşamakta olan sabun cevizlerim. :-)


2 yorum:

  1. Ecitah Reffazum18 Aralık 2014 22:46

    Amaniin, amaniiin!Macera olmuş gerçekten.Allahtan şifayı kapmamışsınız.Hee okulu kırdığınız da gözümden kaçmadı:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana kalsa okulu tümden kıracağız da cesaret edemiyorum :-)

      Sil