11 Aralık 2014 Perşembe

Ahengi Yakalamanın Bir Yolu da 'Koro' mu?

     Geçtiğimiz pazartesi babam bize sürpriz yaptı ve kendince bugünlere getirdiği kurallarını yıkarak evimizde dört gün kaldı. Bu ziyaretin asıl sebebinin torunlarına duyduğu hasret olduğu belliydi ya yine de hepimiz çok sevindik. Evimizde misafir ağarlamanın sıcaklığına ziyadesiyle oyun, yeterince muhabbet ve samimi alaka da eklenince şu 3-4 günde değmeyin keyfimize dedik bol bol. Allah' a şükür. Geniş ailemizin ilk iki erkek ve bir kız torunu dedelerinin ve anneannelerinin sevgi ve ilgilerini doya doya yaşadılar. İnşallah diğer torunları da onlar kadar nasipli olur. 
    Sanat, insanı ehlîleştirmenin en mühim basamaklarındansa, o halde bunun tohumlarını küçük yaşlardan atmak gerek, dedik ve oğulçeyi iki buçuk yaşından itibaren "sinema-tiyatro-sergi-müze" ye götürmeye başladık. İzlediğimiz bütün filmler ve oyunlar 'tam isabet' dedirtmedi bize ama çocuğumuzun zihninde böyle bir ufuk araladığımızı fark ediyoruz her geçen gün. 
   David Elkind okumamdan sonra benim de zihnimde sıcak-soğuk program/etkinlik kavramı oturmaya başladı. Sıcak sunumlar (bilgisayar oyunları, hızlı akış sergileyen çizgi filmler, aksiyon dolu sahneler vs. ) edinilmiş öğrenmeyi yavaşlatıyor hatta sekteye uğratıyor. Soğuk programlar (Susam sokağı benzeri çocuk programları, nitelikli belgesel/filmler, dokunarak öğrenmek vb.) ise kalıcı öğrenmeyi ve yaratıcı düşünceyi, zaman zaman imgelemeyi besliyor. Bu tespitlerden yola çıkarak bilgisayar ortamında derlenmiş, içeriğinde aşırı uyaran barındıran filmlerdense 'Aile filmi' olarak da geçen, hem çocuğa hem anne babaya, kısaca insana hitap eden, düşündüren, hissettiren, zenginleştiren film arayışına girdim çünkü evimizde cuma akşamları film seyretme alışkanlığı geliştirdik.  


       İnternette uzun araştırmalar yaptıktan sonra amatör bir film listesi oluşturdum kendimize. (Yazıyı okuyanlar da tavsiyede bulunurlarsa dosyanın eksikleri daha kolay tamamlanır.) Seyrettikçe bu sayfada o film hakkında yazmayı düşünüyorum. Bu yazı da film dosyamızın ilk kaydı olsun bakalım :-)
    Öncelikle Koro'yu izlerken Mustafa Kutlu'nun kitabından senaryolaştırılan 'Uzun Hikaye' filmini sık sık çağrıştırdığını söylemeliyim.
     2004 yılında vizyona giren Fransız yapımı filmin konusu özetle şöyle ifade ediliyor Wikipedia'da;
Film savaş sonrası Fransa'da 1949 yılında geçer. İşsiz müzik öğretmeni Clement Mathieu (Gérard Jugnot) gelen bir teklif üzerine yatılı erkek öğrencilerden oluşan bir okulda işe başlar. "Suyun Dibi" (Fond de l'Etang) adı verilen okulda tamamen birbirlerinden farklı karakterlerden oluşan ve oldukça asi tavırlar sergileyen genelde kimsesiz fakir öğrenciler bulunmaktadır. Okulun müdürü (François Berléand) ise öğrencilere karşı oldukça sert davranmakta, hücre cezası ve dayak gibi acımasız cezalar vererek disiplini sağlamaya çalışmaktadır. Bu gibi cezalar ile hiçbir sonuca varılamayacağını düşünen Clement, cezaların caydırıcı olmak bir yana öğrencilere ispiyonculuğa özendireceğini ve aralarındaki çatışmanın artacağını düşünür. Aklına gelen en iyi çözüm, en iyi bildiği iş olan müzik sayesinde öğrencilere ulaşarak onlara farklı bir dünyanın kapılarını aralayabilmek olur.


        Filmde bizim en etkilendiğimiz noktalar ise şöyle;
    Seyrederken 'etki=tepki' kavramı sürekli seyircinin zihnine olumsuz bir biçimde kazınıyordu. Filmdeki güya eğitimciler fiziğin bu basit yasasını, insanın son derece karmaşık yaradılışına birebir uyarlamaya çalışıyor, başaramadıklarını acı tecrübelerle görüyor ama bu klişeden yine de vazgeçemiyorlardı. Öğrenci mümessili olarak okulda görev almaya başlayan Mathieu, sanatın müzik ayağıyla ilgilenmiş, idrak ve gözlem kabiliyeti olan bir eğitimciyi temsil ediyordu. Kendi doğrularıyla, ona dayatılan çözüm yolları arasında geçirdiği sancılı süreçten sağ duyuyula çıkabilmesine yine o 'sorunlu' öğrenciler yardım edecekti. Çok sıkıştığı anlarda bile öğrencilerini idarenin acımasız ellerine teslim etmedi, en öfkelendiği anlarda muhatabıyla onun yöntemleriyle dalga geçerek disiplinini kontrol altında tutmaya çalıştı.

      Ama bence filmin en önemli mesajlarından biri de çocukları kendi davranışlarıyla yüzleştirmek oldu. Çocuğu yaptığı bir yanlıştan vazgeçirmenin en kestirme yolu davranışın sonucuyla yüzleştirmek, kararlarının sorumluluğunu almasını sağlamaktı. Ve bu süreçte onu hiç yalnız bırakmamak da gerekiyordu çünkü neticede o bir çocuktu. Bu mesajlarıyla da Thomas Gordon'un "sınırlar ve sorumluluk" eğitim şablonuyla örtüştü film.
        Filmin önemli sahnelerinden biri de Mathieu'nun öğrencilerin tamamının seslerini dinleyip tiz-bed-soprano gibi tasniflerle onları gruplandırması ve koronun içinde anlamlı bir uyum yakalama çalışmalarıydı. Herbirinin farklılıklarına sesleri üzerinden odaklandı. 'Sizin farkınızdayım' mesajını doğru ifadelerle verdi. Bu tasnif hayattaki pek çok ilişkiye uyarlanabilir bana göre. Ama azim, dikkat ve olgunluk bu işin olmazsa olmazı herhalde,.
     Filmden sonra 'Emilie' ve 'Çocukta İç Disiplin mi Dış Disiplin mi' kitaplarını tekrar okumamın sürekli büyüyen, değişen çocuklarımdan çok bana yardımcı olacağını anladım.
      Kitap okumayı tabii ki film izlemekten daha çok seviyorum ama seyrettikten sonra beni kitaba yönlendiren filmleri de çok seviyorum :-))

       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder