3 Aralık 2014 Çarşamba

David Elkind'le Başbaşa 3; Çok Sayıda Çok Sık Alınan Oyuncaklar...




Oyuncakla oynamak, çocukların imgeleme ve düşlem dünyasını besleyen yollardan biridir. Diğer insan gizil güçleri gibi imgeleme ve düşlem gücü de tam olarak ancak uygulama yoluyla geliştirilebilir. Diğer taraftan, çağımız çocuğunun sahip olduğu aşırı sayıdaki oyuncak, çocuğun dramatik düşünceye girişmesi için oyun araçlarının gücünü zayıflatmaktadır. Tıpkı tanıdıklık gibi, bir şeyin gereğinden fazla olması bıkkınlığı beslemektedir. Çocuklar oyun araçlarının çeşitliliğiyle boğulup kaldığı için hiçbirisiyle zaman geçirmeden oyuncakların birini alıp diğerini bırakmaktadır. O, oyuncakları zevk almak ve dikkatini dağıtmak için eline almaktadır, yoksa yaratıcı ilham almak için değil. Çocuk ancak belli bir oyuncakla zaman geçirdiğinde, onu kendi yarattığı bir hikayenin içine yerleştirebilir. 
Oyuncakların bolluğu, benim kişisel deneyimlerime göre kuşakların değişiminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Geçmişte, çok fazla hediye satn alarak çocukları şımartanlar büyük anne-babalardı ve kurallar konusunda kaygıları olanlar da annebabalardı. Şimdi durum tam tersi. Ayrıca kendi kendine çalışan oyuncaklardan dolayı, hayal gücü ve imgelemeyi teşvik eden oyuncakları seçmek gitgide zorlaşmaktadır.


Oyuncakların gittikçe bollaşması ve çeşitliliği, ulaşılabilirliğinin ve ucuz maliyetinin yanı sıra çağımız anababasının oyuncaklar karşısındaki tutumunu yansıtıyor. Çocuklara cömertçe oyuncak satın almak, çocuklarla daha fazla zaman geçirememenin yarattığı anababa suçluluğunun bir ifadesi olabilir mi? Bunun yanında daha güçlü bir sebep de çocuklar uygun bir pazar olarak görüldüğü için çocukluk ticarileştirilmiştir. 
Son yıllarda, televizyon ve film karakterlerinin yan ürünleri olarak moda oyuncak üretimi katlanmıştır. Moda oyuncakları satın alma, anababaların çocuklarının kendilerini farklı veya terk edilmiş hissetmemelerini garantileyebilmek için kullandıkları yollardan biri olmuştur. Çocuklar oyuncakları imgelemeye ve düş kurmaya doğru pedal çevirmekten çok toplumsal kabul edilme için birer araç olarak görmeye başlamıştır. Buna ek olarak oyuncaklar, anababaları daha az oyuncak alan çocuklara karşı bir övünme aracı olarak kullanılmaktadır.


Kutu kapaklarını toplayabilmek için anababamı belli bir marka mısır gevreği alması için zorladığımı hatırlıyorum. Altı kutu kapağı ve beş sent verdiğim zaman Kaptan Midnight'in şifreli yüzüğünü ve kitabını alabiliyordum. Ama annem o marka mısır gevreğini satın almazdı ve beş sent de bizim için büyük paraydı. Annemin başının etini yemeye devam edip arkadaşlarımın sahip olduğu şeye sahip olamadığım için sürekli şikayet ederdim. Sonunda benim ısrarlarımdan, ev işlerinden ve kardeşlerimle uğraşmaktan sabrı taşmış bir şekilde annem son sözü söyledi; "Senin ne istediğin kimin umurunda?" Annem bizim ihtiyaçlarımızla ilgilenirdi, ne istediğimizle değil. Bu annem hakkında en sevgi dolu anılarımdan biridir. O zaman kıymetini bilemesem bile, bu anı benim kendi çocuk yetiştirme tarzıma rehberlik etmiştir. 
Çocuğun yaşına uygun oyuncağı seçme konusunda medyanın yoğun baskısı ve çocukların varsayılan kırılgan egolarını korumak için anababaların ilgisi söz konusu olduğundan beri, çocukların neye gereksinim duydukları ve ne istedikleri arasındaki farkı ayırt etmek gittikçe zorlaştı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder