13 Nisan 2014 Pazar

Yolculuğuma Dair...



Yolculuk aslında hayatın ta kendisidir. Hayatı ayağımızı çabuk tutmaksızın yürümekle; insanlar, öyküler, yaşanmışlıklar ve bütün bunlardan tüten bir anlam sağlarız. 'Ormanda yol çatallandı ve ben, Ben daha az gidilen yolu seçtim, Bütün farkı da bu yarattı.' diyor şair Robert Frost. Yol vaatkardır. Bizi yeni duyuşlara, yeni hislere götürür. O yolu yürümekle belki daha önce hiç gitmemiş olduğumuz bir yere gitme ihtimalini taşırız içimizde. Belki yol çatallanacak ve biz az seçilen yoldan yürümeye devam edeceğiz. Belki yol bitecek ve bizi kararsızlığın, yalnızlığın ortasında bıracak...
Yola çıkan kişi, menzil-i maksuduna vardığında aynı kişi değildir artık. O, yolla pişmiş, yoldan öğrenmiş, yola katılıp yol olmuş kişidir. Açık bir zihin ve açık bir kalp ile yola koyulan kişinin önünde zaman serapa uzanmalıdır ki yolun hakkı verilebilsin.
Yetişme telaşı olmadan yol almak, yolun bize sunduğu hikayelerle eğleşebilmek demektir. Uzun uzun insana bakabilmek... Sonra dönüp bir de kendi içine, bakışlarını hiç kaçırmadan uzun uzun bakabilmek.."Zafer değil sefer" diyerek yolu kendi başına maksud kılan büyükler, bizatihi yolda olmanın insanı "yaptığını" müjdeler; 'Nâgehân ol şâra vardım/ Ol şârı yapılır gördüm/ Ben dahi bile yapıldım/ Taş ü toprak arasında'.


Yolculuk, insanın kendi içine doğru yürümesidir. Bir seyyah iseniz eğer, vaktin oyuklarını bulacak ve burada eğleşeceksiniz. Yok bir turistseniz siz aslında yolcu değilsiniz. Aman şehrin maceralı sokaklarına karışmayın, sakın güvenli bölgelerinizden ayrılayım demeyin, gözünüze ilişenleri fotoğraf karelerine hapsederek dönüverin evlerinize...
Yolcu, yolu kendi ruhuna nakşeden kişidir, öyle ki yol bitmiş gibi göründükten sonra bile, döne döne o yolu yürür, ondan öğrenir. Dış alemde gördüklerimiz bizi iç alemimizin keşfedilmedik mağaralarına götürmüyor, içimizin daha önce hiç bilemediğimiz sokaklarına ışık düşmüyorsa, dış dünyada attığımız adımlar içimizde yankılanmıyorsa, gitmek neye yarar?
.......Nihayet yolcu... Dengini sırtına dolamış ve yolun vaat ettiklerine kendini bırakmış insan. Yolun sarhoşu. Yola çıktın çünkü dünya senin için yerleşmeye değmez. Çünkü uzakların fısıltısı başını döndürüyor. Yaraların sadece yolda olmakla şifa buluyor. İçindeki boşluğu sadece yol onarıyor. Yola çıktın çünkü bir yaran var. Doğduğun günden beri ruhun sızlıyor. Sen de diğerleri gibi kendini zamanın o büyük kahkahasına bırakabilir ve hayatı emniyet şeridinden giderek yaşayabilirdin. Ama o zaman yeni denizleri kim bulacaktı ha? Yeni öykülerde ve yeni insanlarda kim ısınacaktı? İçin nasıl zenginleşebilecekti? Dışarıda çağlayan bir maceran var, ruhunu ona katman gerek. Onunla çağlaman, bir alem olup akman gerek. Sen ey yolcu! Simurg kuşunun kendisisin. Hem padişahsın, hem kölesin.
Yol, yolcu, yolculuk. Neşet Ertaş ile bitirelim; 'Hep yolcuyuz böyle geldik gideriz/ Dünya senin vatanın mı yurdun mu?'
Kemal Sayar-Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez 

2 yorum:

  1. Ne güzel bir yazıyla daha karşılaştırdınız.. Ne desem diyeceklerim gölgede kalır. Ebedi yolculuğumuz güzel olsun inşallah.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Amin. Blogumu yolculuğuma şahitlik edenlerle hasbihal amacıyla kurmuştum, yorum geldikçe o sebeple de mutlu oluyorum. 'Adsız' yerine en azından bir rumuzla yazmanızı rica etsem? Böylece yorumlarınızı takip edebilirim.

    YanıtlaSil