10 Şubat 2015 Salı

Türkiye'de Neden Yetenek Yetişmiyor?

Hürriyet gazetesi yazarlarından Özgür Bolat' ın üç bölümlük yazı dizisini tek yayında topladım, haliyle uzun oldu. Ama sıkılmadan sonuna kadar okuyan ve ailesinde -en azından- uygulamaya çalışan iyi bir mesafe kat edebilir bana göre :-))



Türkiye'de neden yetenek gelişmiyor? (1)
Olimpiyat madalyası ve nobel ödülü kazanan veya en çok sanatçı yetiştiren ülkelere bakınca, Amerika ve Avrupa başı çekiyor. Acaba onlar neyi farklı yapıyor? Biz nerede hata yapıyoruz? ARAŞTIRMA Yıl 1980. "Bloom's Taxanomy" fikriyle tanıdığımız Chicago Üniversitesi'nden Prof. Benjamin Bloom, aslında bir başka alanda da inanılmaz araştırmalar yapıyor.  O da yetenek gelişimi. 120 tane elit sporcuyu, bilim insanını, heykeltıraşı ve müzisyeni tam 4 yıl boyunca inceliyor ve çok ilginç bir şey buluyor.  Hepsi de aşağı yukarı aynı gelişim evrelerinden geçmiş. Acaba bunlar ne ve Türkiye'deki çocuklar aynı evrelerden geçebiliyor mu? BİRİNCİ EVRE: İLGİ VE OYUN Hepsi, çocuk yaşta kendi alanlarına ilgi duymaya başlamış ve genelde ilgileri bir rol model aracılığıyla oluşmuş.  Aileden ya da yakın çevrede bir kişiden etkilenmiş.  Aile de o alana ilgi duyduğu için, çocuğun etkinlikleri aile bireylerini birbirine bağlamış. Her zaman o konuda heyecanlı sohbetler yaşanmış. En kritik nokta ise, ilk çalışmalar sadece oyun ve eğlence için yapılmış.  Etkinlikler sırasında profesyonellik ve başarı beklenmeden, sadece çocuğun keyif alması sağlanmış. İKİNCİ EVRE: UZMANLAŞMA Çocuğun ilgisi devam edince, ailenin desteğiyle çocuk profesyonel olmaya karar vermiş.  Kaliteli bir öğretmen veya koç tutulmuş.   Ailedeki tüm etkinlikler çocuk etrafında dönmeye başlamış. Onun  alandaki gelişimini destekler nitelikte planlanma yapılmış. Amaç artık keyif değil, uzmanlık kazanma olmuş. Sistemli ve disiplinli çalışma dönemi başlamış. Aile yüksek beklenti içinde olmuş, ama bu asla kazanma ya da derece gibi dış referans olmamış.  Aile sadece çocuklarının ellerinden gelenin en iyisini yapmasını istemiş. Ancak bu dönemin ikinci yarısında çocuklar yarışmalara katılmaya başlamış. Peki, çocuklar nispeten sıkıcı olan bu uzmanlık kazanma dönemini nasıl aşmışlar? Bu dönemdeki en kritik nokta  öğrenme süreci robotik değil; keşfetme, anlam bulma, problem çözme şeklinde kurgulanmış.  Çocuklar alanı keşfettikçe ve geliştikçe keyif almaya başlamışÜÇÜNCÜ EVRE: KİŞİSELLEŞTİRME  İkinci evrede teknik olarak beceri kazananlar, bu evrede özgünleşmeye başlamış.  İkinci evrede amaç normlara uymak olurken, bu evrede normdan farklılaşma süreci başlamış. Eserlerini ve çalışmalarını kişiselleştirmişler.  Kendi tarzlarını ve imzalarını geliştirmişler. Spor/sanat/bilim bir varoluş ve özgürleşme yöntemi olmuş. Bu kişiler yaklaşık 10.000 saat pratik yapmış. Yetenek geliştirme süreci aşağı yukarı bu şekilde işliyor: keyif alma, uzmanlaşma ve özgünleşme. Peki, Türkiye'de çocuklar aynı süreçten geçebiliyor mu? 
TÜRKİYE' DE DURUM;  Biz daha ilk evrede tökezliyoruz. Neden? En büyük hatamız çocuk alanda pratiğe başlar başlamaz, ondan başarı beklemek. Küçücük çocukları rekabete sokuyoruz.  Kazanmalarını ve derece yapmalarını bekliyoruz. Onlara baskı yapıyoruz.  İkinci evrede gelmesi gereken yarışmalar, birinci evrede geliyor. Biz küçük yaşlarda uluslararası yarışmalarda öndeyiz ama sonra kayboluyoruz. Neden? İlk evre oturmadığı için. Eğlence ve keyif kısmını es geçtiğimiz için, çocuk başarılı olsa bile çabuk sıkılıp alanını erken yaşta bırakıyor. Yani, temeli sağlam atamıyoruz. ROL MODEL EKSİKLİĞİ İkinci sorun çocukların rol modeli olmaması.  Çoğu aile "Çocuğumu hangi alana yönlendirsem acaba?" diye soruyor. Bu ne demek? Kendisinin heyecan duyduğu bir alan yok. Rol model olamıyor.  Aile kendisinde olmayan bir değeri veya ilgiyi çocuğuna kazandıramaz. (Çocuğun etkileneceği başka kişiler yoksa.) Çocuk, ailenin ilgisinden ve değerlerinden uzak bir alana yönlenince, aile o alanla ilgi çocukla sohbet edemiyor. Onun heyecanını ayakta tutamıyor. Çocuğun alanı aileyi bütünleştiren bir etkinlik olmuyor.  OYUN İÇİN SANAT/SPOR/BİLİM Kısacası, biz daha ilk evrede sorun yaşıyoruz. Çocuklar farklı alanları denemeli ve ilk amaç her zaman keyif alma ve oyun olmalı. Aile kendisi de model olmalı.  Çocuğun etkinliği aileyi bütünleştirmeli.  O zaman sağlam bir temel atmış ve yi bir başlangıç yapmış oluruz. 



(2) Geçen hafta Prof. Bloom'un araştırmasından bahsetmiş, üst düzey sanatçıların ve sporcuların üç evreden geçtiğini anlatmıştım. Bugün de ikinci evredeki sorunları yazacağım. İKİNCİ EVRE: UZMANLAŞMA Bloom'un araştırmasındaki ikinci evre "uzmanlaşma". Türkiye'de bu süreç neden zorlu geçiyor? Sanat ve sporla uğraşan kişiler neden bu evrede alanını bırakıyor? BİLİNÇSİZ TEKRAR Uzmanlaşma döneminin mekanik tekrarlarla geçmemesi en kritik nokta. Bloom'un araştırmasında, eğitmenler çalışmaları öyle kurgulamış ki, çocuklar alanlarındaki temel kavramları kendisi keşfetmiş. Örneğin, tenis öğrenen bir çocuğa "Böyle yaparsan daha iyi olur." denmemiş. Güç ile mesafe arasındaki ilişkiyi çocuk çalışmalarla kendisi keşfetmiş. Bu keşif süreci olmazsa ne olur? Çocuk aynı hareketi tekrar tekrar yapar ve sıkılır. Pratik ona zulüm gelir. Ama çocuk bu evreyi keşfederek geçirirse, merakı sürekli canlı kalır, her keşfinde  çalışması ona keyif verir. 
TÜRKİYE'DEKİ UZMANLAŞMA SORUNU Türkiye'deki anlayış bu mu? Eğitim sistemimiz, ezber ve tekrar üzerine kurulu olduğu için; yetenek gelişiminde de aynı eğitim tarzını uyguluyoruz. (Az bir istisna dışında.) Çocuk alanını, keşfedilecek derin bir disiplin olarak görmüyor. Anlamadan, sürekli  mekanik tekrar yapıyor ve sıkılıyor. Alanını bırakıyor. YENMEK, BAŞARMAK DEĞİLDİR. Bloom'un araştırdığı çocuklar her zaman yapabileceklerinin en iyisini yapmak istemiş. Amaç, başkasını geçmek değil, kendi seviyesini geliştirmek. Çocuklar dış referanslı değil, iç referanslı. Yarışma ve kazanmak sonra geliyor. Hatta kendi seviyesini geçmek amaç olunca, bazen çocuk yarışmayı kaybetse de elinden gelenin  en iyisini yaptıysa mutlu oluyor. DOPİNG KÜLTÜRÜ Ama biz, çok erken yaşta çocukları yarışmaya sokuyoruz ve amaç kazanmak oluyor. Bizim oyuncularımız neden doping alıyor? Çünkü onlar ne olursa olsun kazanmak amacıyla yetiştiriliyor. Aslında bu anlayış da bir nebze eğitim sistemimizden geliyor. Okullarda her fırsatta yarışmalar düzenleniyor. Başkalarını yenmek ve kazanmak, başarmak değildir. Kazanmak, kendi seviyenin üstüne çıkmaktır. İç referanslı olmaktır. Türkiye'de de bu anlayışı benimsemeliyiz. PRATİK SÜRESİ Üçüncü büyük sorun pratik süresi. Okula giden bir çocuk 17.00'de eve geliyor. Ödevlerini yapıyor. Saat oluyor 19.00. Hafta sonu neredeyse tüm zamanı dershanede geçiyor.Ne zaman pratik yapacak? Yapamaz.Türkiye'deki öğrenci  sınavlarla ve ödevlerle uğraşırken, yurtdışındaki çocuk yılda 1000 saat pratik yapmış oluyor. Türkiye'deki çocuk işte bu sebeple uzmanlaşamıyor.Bizde çocuğun derdi ne? Üniversite sınavı.Devlet, bu çocukların ve ailelerin endişesini gidermeli. Onlara üniversiteye geçiş hakkı vermeli. Bu endişe giderilirse, çocuk pratik yapacak zamanı yaratır.Dünyanın en iyi tenisçilerinden sadece bir kaçının üniversite mezunu oldğunu biliyor musunuz? UZMANLAŞMANIN PRENSİPLERİ Sonuç olarak, uzmanlaşmak için pratik süresi gerekiyor.Ama daha önemlisi pratik, mekanik çalışmalarla değil, keşfetme yoluyla olmalı. Türkiye'de  bunu sağlayamıyoruz. Çocukları erken yaşta rekabete sokuyor, onlara kendilerini değil, başkalarını geçmeyi amaç edindiriyoruz .Bundan dolayı da Türkiye'de yetenek gelişemiyor.


(3)Üst düzey sanatçılar ve sporcular gelişim sürecinde üç evreden geçiyor. Bugün de üçüncü evrede Türkiye'nin yaşadığı sorunları yazacağım. ÜÇÜNCÜ EVRE: KİŞİSELLEŞTİRME Üçüncü evre özgünleşme evresi.İkinci evrede normlara uymaya çalışan sanatçılar ve sporcular, bu evrede normlardan bağımsızlaşmaya başlıyor. Yani, özgünleşiyor ve özgürleşiyor. Peki, bu Türkiye'de ne kadar mümkün? ÜSTÜNLÜK ANLAYIŞI  Eğitim sistemimize bakınca, sistemin özgünleştirme üzerine kurulu olmadığını görüyoruz.Çocuk din dersinde, müslümanlığın diğer dinlerden; tarih dersinde Türk'lerin diğer milletlerden; coğrafya dersinde Türkiye'nin diğer ülkelerden; Türkçe dersinde Türkçe'nin diğer dillerden daha üstün olduğunu öğreniyor.Bu şekilde eğitim vermek doğaldır. Her millet kendi kimliğiyle gurur duyar. Buraya kadar sorun yok.Asıl sorun şurada başlıyor: çocuklar diğer dinden, ırktan veya dillerden insanların da kendi dini, ülkesi ve milleti  hakkında aynı şekilde düşündüğünü öğrenmiyor.Bunu öğrense, kendi dilinin üstün olduğunu düşünen bir Yunan'ı asla yargılamaz. Onla çatışmaz. Onu doğal karşılar. Böylece de evrenselliğe ulaşır ki bu da insanı özgürleştirir. EĞİTİM SİSTEMİ VE SORGULAMA Müfredattaki tüm bilgilerde kesinlik var. Öğretmen, öğrenen değil, bilen. Bir otorite figürü. Kesinliğin ve otoritenin olduğu yerde, sorgulama olmaz. Sorgulamayı öğrenemeyen çocuk, normları da sorgulayamaz ve özgünleşemez. FARKLILAŞTIRILMIŞ EĞİTİM Özgürleşme ve özgünleşme, farklılıkları işlemeyi gerektirir. Okul sisteminde farklılaştırılmış eğitim yok.Her öğrenci aynı konuyu, aynı sürede, aynı seviyede ve aynı hızla işliyor. Bireyi farklılaştıran değil, birbirine benzeten bu sistemde, çocuk özgünleşmeyi öğrenemez.  DERİNLİK VE GENİŞLİK Müfredatımızın genişliği çok, derinliği az. Çocuklar çok konu hakkında, az şey biliyor. Bu ne demek? Derinlik yok. Yüzeysel kuru bilgi var. Derinliğin olmadığı yerde, özgünleşme de olmaz. ÖĞRENME EVDE OLUR Yetenek gelişiminde gerçek gelişim, çocuğun tek başına çalıştığı sürede oluyor. Yani, çocuk eğitmenle 2 saat çalışıyorsa, tek başına 10 saat çalışıyor.Ama bizde tam tersi. Çocuk 10 saat okulda öğretmenle vakit geçiriyor, 2 saat tek başına çalışıyor.Sıkı bir şekilde kurgulanmış yapıyla büyüyen çocuk, yetenek gelişiminde de kurgu istiyor. Sonuç olarak da  kendi başına özgünleşme sürecine giremiyor.Milli takımda oynamış eski bir oyuncu, bir sohbetimizde şöyle bir şey demişti: "Yurtdışına giden Türk oyuncular sadece antrenman zamanı spor yapıyor ama yabancılar her gün."SORUMLULUK BİLİNCİ Bu çocuklar sorumluluk da alamıyor.Milli takımda oynamış başka bir oyuncu, " Yurtdışına maçlara gittiğimizde, hocamız paramızı alırdı. Bir şey alacağınızda benden isteyin derdi." diye anlatmıştı."Hiçbir zaman bize sorumluluk vermedi." demişti.Sorumluluk almayı öğrenemeyen çocuk, ne zaman, nerede,  ne kadar çalışacağına karar veremez. Bu durumda da zaten normlardan ayrışıp özgünleşemez.BİZİM GİBİ OL    Kısacası, özgünleşme ve özgürleşme süreci belirli bir eğitim ve aile anlayışını gerektirir.Çocuk sorgulama ve sorumluluk bilincine sahip olmalı. Farklılaştırılmış eğitim almalı ve derinleşmeli. Evrensel anlayışlara sahip olmalı. Kendi ihtiyaçları doğrultusunda ilerlemeli.Maalesef bizim eğitim sistemimiz bunları sağlamadığı için ve çocuktan toplumdan  bağımsızlaşmasını değil, topluma benzemesini istediğimiz için özgünleşme yaşayamıyoruz.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder