22 Eylül 2014 Pazartesi

Yeni Komşulukların Başlangıcı; Gül Reçeli..


    Evimi çok çok çok özlemişim... Taşındığımdan beri ne misafirim eksik oldu ne İstanbul'a geliş gidişlerimiz. Ağustos ayının başından itibaren yaşadığım koşturmacaya son iki haftanın okul telaşı da eklenince sabah seheriyle başlayan maratonuma gece yarısı son vermem mümkün oldu çoğu zaman. Son dört gündür de yine İstanbul'daydık. Birkaç saat önce evime geldim ve çayımı demledim. Şimdi keyifle bilgisayarımın başındayım çok şükür.
    Büyük şehrin 'benim açımdan' mahrumiyet ortamında, takip ettiğim birkaç blogda gördüğüm ve imrendiğim tohum biriktirme, zamanını kollayıp ekme işini nihayet ben de gerçekleştirebiliyorum. Biriktirdiğim ilk tohumlarım Aydın'dan ziyaretime gelen teyzeciğimin getirdiği damla biberlerindi. Ama aceleci davranıp hemen toprağa ektim onları, filizlendiler şimdi saksı aktarmam gerekiyor.
    İkinci olarak gül tohumları topluyorum şu sıralar. Evimizden oğulçenin okuluna giderken gül ağaçlarıyla bezeli bahçelerin kenarlarından geçiyoruz. Kendi kokladığım yetmiyormuş gibi her seferinde oğulçe ve kızçeye de koklatıyorum. Bu koku çocukluğumun en güzel hatıralarından olduğu için fasülyelerim de bu şehirde yaşadıkları zamanı gül kokusuyla özdeşleştirsinler istiyorum. İstanbul'da artık kokan gül bulmak neredeyse imkansızlaştığı için bu şehirle ilgili de iyimser olamayacağım. Ne yazık ki benim çocuklarım da hatıra olarak yad edecekler gerçekten kokan gülleri...
    Evimizin bahçesinden, geçmeye yüz tutmuş gülleri toplayıp buzdolabında biriktiriyordum bir iki haftadır ama bir türlü gül reçeline yetecek miktara ulaşamadığım için yolumuzun üstündeki gül ağaçlarına göz koydum. 


    Hem renk hem koku olarak en uygun gördüğüm gülün başında dakikalarca bekledim balkona biri çıksın da izin alalım diye ama en sonunda çıkan teyze de gayet net bir tavırla toplamamıza izin vermedi. Ben de yaprakları uçmuş iki kuru tomurcuk buldum ve seneye benim de gerçek gülüm olacağının hayaliyle oradan uzaklaştım. Eve gelince tohumları bir peçeteye koydum. Sonra bir kağıda sarıp üzerine ne tohumu olduğunu yazdım. Bekleyip göreceğiz bakalım bahara kadar, tutturabilecek miyiz?


    Oğulçeyi okula götürdüğüm başka bir seferde başka güllerin başında onları çapalayan bir teyze gördüm ve ondan da aynı ricada bulununca sağ olsun hem izin verdi hem de sohbet ede ede toplamama yardım etti. Böylece ihtiyacım olan kadarını temin ettim ve hemen reçel kaynattım. Ertesi gün oğulçeyi okuldan almaya giderken de teyzeye bir kase reçel götürdüm. Çok şaşırdı ve sevindi. Beni oturmaya davet etti. 
    Psikolojik mi bilmiyorum ama üzerinden dört gün geçmesine rağmen bugün mutfağım hala gül kokuyor..


Gül reçelimi klasik şekilde pişirdim. Tarifi şöyle;

Gül Reçeli

150 gr. kadar gül yaprağı
1 kilo şeker
2 sb. su
1 limon suyu
Gıda boyası
1 çay k. ucuyla tereyağı

    Yaprakları tohum kısımlarından ayırdım, bol suda güzelce yıkadım. Hatta bunlar gerçek olduğu için üzerinde bir sürü börtü böcek var diye bir saat kadar sirkeli suda beklettim. Sonra delikli bir leğene koyup suyunu süzdürdüm. Akşama doğru şekerin yarısıyla iyice ovdum yaprakları, üzerini kapatıp sabaha kadar dinlendirdim. Sabah suyla kalan şekeri şurup kıvamına gelene kadar kaynattım. Gülleri tencereye aktardım ve bir kürdanı ıslatıp gıda boyası kavanozuna batırdım, üzerine yapışan boyayla birlikte tencereye daldırıp çıkardım ki boyalar tamamen tencereye geçsin. Sonra da kaşıkla karıştırdım. Benim güllerim sarı, beyaz, pembe ağırlıklı olduğu için bu işlemi yaptım. Sadece kırmızı gülle yapıldığında buna ihtiyaç olmayacaktır. 


    Yaklaşık bir saat kaynattım. Çay kaşığının ucuyla tereyağını, limonun suyunu ekledim ve daha önce burada belirttiğim gibi kıvam kontrolü yaptım.  Sıcakken kavanozlara doldurdum.
     Benim toplayabildiğim güllerin tamamı kadife gibi tam reçellik gül değildi o yüzden reçelimde biraz kıyır kıyır gibi oldu diğer güllerin yaprakları. Ama tadı ve kokusu benim için çekilen bunca zahmete değerdi....



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder