2 Mart 2014 Pazar

Madem ki hastayım...

Hastalığın kendisi başlı başına zor olsa da bir annenin üstelik de iki küçük çocuğu olan bir annenin hasta olması çok sıkıntı verici bir durum, bunu herkes yaşamıştır herhalde. Çok şükür benim tecrübem nezle griple sınırlı ama ilaç kullanmayı sevmeyen biri olduğum için hastalıklarım genelde uzun sürer. İlaç kullanmadan atlattığım her nekahat dönemimde çok huzurlu olurum. Hayatım yavaşlamış, farkındalıklarım ve şükrüm artmıştır çünkü. İlaç kullanmadan iyileşebilmenin bendeki tezahürü şu şekilde olur genelde;
Aslında bu tarz mevsimsel hastalıklara yakalanmak çok da kötü değildir, insana vücudunu dinleme, hayatın bitmek bilmez koşuşturmasından bir kaç günlüğüne de olsa kurtulma imkanı verir. Tabi burada ev hanımlarını ve işinden izin alma imkanı olan insanları kastediyorum.


Hastalanır hastalanmaz ilaca sarılmayı bir mecburiyet olarak görmüşümdür her zaman. Eğer bir insanın etrafında bakabilecek, refakat edebilecek kimsesi yoksa, işinden izin alamayacaksa ya da şu anda aklıma gelmeyen bir sürü sebepten dolayı ilaca mecbur olabilir insan. Ama mesela sırf ayağının altında dolaşmasın da okula gitsin diye daha ilk hafif öksürükte ya da ateşte ilaç dayatılan çocuklara çok üzülürüm. Sayesinde doktor doktor gezme psikolojisinden kurtulabilmeyi başardığım aile hekimimiz bir gün "şu yavrucakların sıcacık yuvalarında, annelerinin şefkatli kollarında hasta olmaya hakları yok mu" demişti. Aile hekimimizin beş çocuğu var ve rahatsızlıkları çok çok kötü seyretmedikçe kendi çocuklarına ilaç vermediğini hanımından öğrenmiştim.
 Aile hekimiz altı yaşın altındaki çocuklar için 39 C yi aşan ateş dışında çok sık şikayet edilen belirtilerden hiç korkmamamız gerektiğini, çocuğun üç gün süren ve düşmeyen 37,5 üzerindeki ateşini dikkate almamızı söylediğinde ben de çok rahatlamıştım. Altı yaşından sonra da zaten havale ihtimali çok aza iniyormuş. Bu sebeple ben çocuklarım için de nadiren ilaç kullanırım. Çok şükür antibiyotik kullanmadan geçirdiğimiz hastalık sayısı çok fazladır. 

Ya da ev işlerini mükemmel yapma moratonundan çıkmamak için en ufak bir kırıklıkta ilaca sarılmak zorunda kalan kadınlar da aynı şekilde acıtır canımı.. Kadınlar robot mu, çamaşır ya da bulaşık makinası mı ki sadece iş yapmaya programlanmış olsun, diye hayıflanırım. Ama bu da bir tercihtir sonuçta.
Ben üç gündür hastayım ve çok şükür hayati ihtiyaçlar dışında yatıyorum. Bu sayede bol bol kitap okuyorum, dinleniyorum, yapmayı çok sevdiğim halde yapa yapa kıymetini unuttuğum şeyleri özlüyorum. Dermansız hastalıklarla imtihan edilenleri hatırlayıp onlar için daha çok dua ediyorum, daha çok anlamaya gayret ediyorum. Hastalığımın da daha sağlıklı günlere kavuşmam için bir ara verme olduğunu düşünüp şükrediyorum. 
Bu vesileyle size daha önce aralıklı olarak çeşitli konularda eğitimlerine katıldığım Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi nden söz edeyim. Bahçenin resmi web sitesi ztbb.org , buradan etkinlik takvimine bakabilirsiniz.
Her hafta çarşamba günü ev tıbbı seminerleri veriliyor. Seminerler ücretsiz. Katılmak isteyenler bir hafta önceden katılım formu gönderiyorlar internet üzerinden. Kontenjan dahilinde herkes katılabiliyor. Ben de şimdiye kadar katıldığım seminerlerde aldığım notları farklı yazılarda paylaşacağım. Şimdilik bu kadar...
Herkese sağlıklı günler (özellikle annelere... :-))........)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder